KÖŞE YAZILARI

POSOF’UN AHISKA’YA BAKAN YÜZÜ

01.04.2015 21:09

POSOF’UN AHISKA’YA BAKAN YÜZÜ

Güneşin doğduğu yere doğru, bir bilinmezliğe bakardı gözlerimiz. Kulaklarımızda acı bir hikayenin bitmez tükenmez cümleleriyle. Biz Posof’ un Ahıska ya bakan yüzüydük. Oyunlarımızı oynarken dedelerimizin anlattığı sürgünün ve zulmün acı hikayeleriyle büyüdük. Çocuk aklımızın alamayacağı kadar uzaklardan, akrabalarımızdan gelen siyah beyaz fotoğraflara bakar dururduk. Hem çok tanıdık hem de uzaktı yüzler, seslerinden inadına yoksunduk. Bir gün kavuşma umuduyla büyürken bizler, sonra  birdenbire  kesildi mektuplar.. Zaman kendini bir bilinmezliğe bırakmıştı. Yine gözümüz dikenli tellerle çevrili sınırın ötesinde geçmişimizde kalmıştı. Bir hareket,  bir ışık görebilmek sanki uzaklara savrulmuş canlarımızı bize getirecekmiş gibi Ilgar dağına sırtımızı yaslayıp Ahıska’ ya bakardık.

Olmaz denilen çocukluk hayalimiz oldu, açılmaz dediğimiz sınır kapısı açıldı. Ahıska ‘daydık. Dedelerimizin at koşturduğu, savaştığı, acılar çektiği topraklara ayak basmıştık. Ve sanki sesleri kulaklarımızdaydı ama onlar ya da onlarda kalanlar yoktular. Bu ıssızlık canımızı yaktı. Dedelerimizden dinlediğimiz o acılı hikayeler gerçekti işte. Ahıska nın soğuk yüzüyle karşılaşmış, sessizliğinde adeta sağır olmuştuk.

Dönmeliydiler, tarlalarında, bahçelerinde olmalıydılar, yanmalıydı evlerinin ışıkları, ne olursa olsun dönmeliydiler doğdukları topraklara. Gözyaşıyla, kanla sulanan bu topraklar, sevinç gözyaşlarıyla arınmalı, aklanmalıydı acılardan.. Çoğalmalıydı her doğan bebeğin çığlığında umutlar…

Atalarımız, dedelerimiz eli öpülesi nenelerimiz.. Acılarınız acılarımız, emanetiniz emanetimizdir yarına.. Siz rahat uyuyun diye, türk olmanın gururu ve sorumluluğuyla Posof un Ahıska ya bakan yüzleri gülmeliydi artık bir olmanın çoğalmanın gücüyle.

                                                                                           Saadet ATALAY

 

 

AHISKALI GENÇLER NE YAPMALI ? (1)

27.06.2014 10:48
AHISKALI GENÇLER  NE YAPMALI ?     (1)
                                                                                                                                                      İbrahim HASANOĞLU
Yıllardır bölünmüş, parçalanmış, dağınık halde yaşıyoruz. Bu süreç hala devam etmektedir ve bu sürecin kısa vadede son bulma ihtimali o kadar da yüksek görünmemektedir. Durumun kısa vadede son bulmayacağı ve köklü bir değişimin yaşanmayacağı varsayımından hareket edersek, Ahıska Türklerinin özellikle de Ahıska Gençliğinin yeni, sağlam temellere dayanan ve uzun vadeli yapılanma içine girmeleri gerekmektedir. Bu sürecin çok daha önce başlaması gerekiyordu aslında. Uzun vadeli bir yapılanmanın başlatılamaması sonucu Gürcistan Hükümeti ile vatana dönüş sürecinin başlatılması için yapılan görüşmelerde aciz bir şekilde önümüze sürülen yasayı kabul etmek zorunda kaldık. Bizim Gürcistan Hükümeti’nden taleplerde bulunmamız gerekirken Gürcistan Hükümeti çıkardığı yasayla bizim önümüze aşılması imkânsız şartlar koydu. Geri dönüş sürecini başlatan yasanın engellerle dolu olarak çıkmasında Gürcistan Hükümeti’nin ne kadar payı varsa Ahıska Türklerini temsil ettiklerini iddia ederek o görüşmelere katılan dernek başkanları ve “liderlerin” de o kadar payı vardır. Bu görüşmelere 1990’lı yıllarda gelen gençler arasında iyi yetişmiş hukukçular, akademisyenler katılsa belki farklı sonuçla karşılaşabilirdik. Ama öyle kişiler yetişmedi, belirli bir alanda başarılı olan kişilerse kişisel düşünerek toplum için çalışmadılar ya da çalışamadılar. Ahıska Trükleri’ni temsil etme hakkını kendilerinde bulan bu şahıslar konuyla ilgili yeterli bilgileri olmayan kişilerdi ki, bu şahısların gerekli çalışmayı yapamaması ve görüşmelere ağırlıklarını koyamaması bugünkü sonucu doğurdu. Şu anda da durumumuz pek iç açıcı gözükmüyor. Bu durumdan bir çıkış yolu bulmak veya bulunan çıkış yollarının birini kullanmak zorundayız. Yoksa bizim, bizden öncekileri suçladığımız gibi bizden sonra gelecekler de bizi suçlayacaklardır bu konuda.
Neredeyse tüm milletlerin kullandığı ve ya kullanmaya çalıştığı diaspora veya baskı gruplarını ele alırsak, Ahıska Türkleri açısından bu konuda olumlu sonuçlar doğurabilecek yapılanmalara gidilebilir.
Kısaca, diaspora, bulunduğu ülkede varlığını sürdürmek için sosyo-ekonomik alt yapısını güçlendirme yoluna gider. Bu aşamadan sonra diasporanın korunması için en uygun sosyo-politik şartların oluşturulması aşaması gelir. Nihaî olarak, diaspora, çıkarlarını korumak amacıyla kurumsal organları vasıtasıyla lobicilik faaliyetine başlar ve bulunduğu ülkelerdeki karar alma mekanizmalarını kendi çıkarları için etkileme ve yönlendirme çalışmaları yapar. Amacı, yaşadığı ülkede kendi çıkarlarını ve ana yurt olarak kabul ettiği ülkenin çıkarlarını koruyup kollamaktır. Baskı grupları olarak da nitelendirebileceğimiz lobiler, bağlılık ilişkisi içinde oldukları diasporanın sahip olduğu oy ve ekonomik güç gibi silâhları, amaçları için kullanma yoluna giderler. Diaspora veya lobicilik faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için gereken şartların büyük çoğunluğu Ahıska Türklerinde bulunmaktadır. Sosyal coğrafyanın genişlemekte, uluslararası trafiğin yoğunlaşmakta olduğu günümüzde bu trafikte hareket eden Ahıskalıların önemli noktalarda durakları bulunmaktadır. Dünyanın dokuz ülkesine dağılan ama bu ülkelerde toplu şekilde yaşayan Ahıska Türkleri özellikle Türkiye, ABD, Rusya ve Kazakistan gibi ülkelerde bu faaliyetleri gerçekleştirmek için diğer ülkelere oranla daha elverişli durumdadırlar. ABD ve Türkiye bu yapılanmanın hem politik hem ekonomik, Rusya ve Kazakistan ise ekonomik ayağını oluşturabilirler. 
Türkiye Cumhuriyeti’nin 1992 yılında başlattığı Büyük Öğrenci Projesi hala devam etmektedir. Ama bu projenin hem Türkiye’nin Ahıska Türklerinden beklentilerini karşıladığı hem de Ahıskalıların kendileri açısından bu güne kadar amacına ulaştığı pek söylenemez. Her yıl belirli sayıda öğrenci Türkiye’de üniversitelere yerleştiriliyor ama bu öğrencilerin mezun olma oranı yüzde 30’u geçmiyor. Bunun başlıca nedeni öğrencilerin Türkiye’ye gelirken doğru seçilememesi. Yüksek eğitim için gerekli altyapıdan mahrum ve en önemlisi Ahıska Türklerinin milli davasından bihaber ve bu davaya bigâne olan öğrencilerin Türkiye’ye gelmesi hem Türkiye’nin projeden beklentilerini karşılayamıyor hem de Ahıska Türklerinin bir bütün olarak geleceği için fayda sağlamıyor.
Kültürü, toplumların geçmişleri ile aralarındaki köprü ve geleceklerinin rehberi olarak kabul edersek, görünen odur ki, başat güçler dışında, ikincil kültürler bu kültürlerin taşıyıcılarının elinden kayıp gitmektedir. Küreselleşme stratejisinin en yaygın aracı dildir. Dili kültürün en önemli göstergesi olarak kabul edersek şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor; Dil düşünceye hükmetmekte, düşünceye hükmeden başat güç ise doğal olarak insanlığa hükmetme şansını elde etmektedir. Bu durumu tersten okuduğumuz zaman, dilini kaybeden milletin kültürünü kaybedeceği ve başat güçlerin egemenliği altına gireceği sonucu ortaya çıkıyor. 70 yıldır sürgün hayatı yaşayan Ahıska Türkleri, SSCB’nin dağılmasının ardından son 20 yılda olağanüstü şekilde değişim yaşıyor. Her toplumda zaman ve mekân ayrımı olmaksızın değişim yaşanır. Fakat kontrolsüz ve bilinçsiz değişim, yıllardır dağınık yaşamasına rağmen dilinde, dininde, kültüründe en küçük bir yozlaşmaya rastlanması neredeyse imkânsız olan bu millet üzerinde telafi edilemeyecek istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Bu kontrolün sağlanması ve değişimi hem hızlandırıp hem de aynı hızda müspet yönde gerçekleştirmek içinse uzun vadeli plan ve proje çerçevesinde azimle hareket edilmesi gerekmektedir. Türkiye’ye gelecek öğrencilerin daha Türkiye’ye gelmeden kafalarında ileride neler yapacağı konusunda amaçlar olmalı. Düzgün şekilde eğitim ve yönlendirme ile öğrenciler üniversiteye başlarken okulu nasıl bitirip ve bitirdikten sonra amacının ne olduğunu bilmesi gerekmektedir. Bu amaç ise kesinlikle Ahıska Davası’na hizmet olmalıdır. Bu davaya hizmet farklı yollarla yapılabilir ve yapılmaktadır da. Ama dağınık ve plansız yapılan bu mücadele bir noktaya kadar başarı sağlayabilir. Herkesin fikrinde varmak istediği nokta aynıdır ama bu noktaya varış yolları farklıdır. Amaç, bu yolları birleştirerek bir an önce hedeflenen noktaya varma olmalıdır. Gerek Rusya gerekse ABD ve Türkiye’de olsun, öğrenciler küçük çapta faaliyetlerde bulunarak bu davaya hizmet etmekte, hatta bu davayı yürütmektedirler. Öncelikle bu gençlerin, akabinde ise faaliyetlerin birleştirilmesi gerek. Daha sonra sırf bu gençlerin katılımı ile hazırlanacak uzun vadeli plan ve projenin hazırlanması ile birlikte plan çerçevesinde harekete geçilmesi gerekiyor.
İlk aşamada öğrenciler arasındaki İLETİŞİM kopukluğunun biran önce sağlanması için gerekli çalışmaların yapılması gerekiyor. Gerek Türkiye’de gerekse diğer ülkelerde bulunan Ahıskalı öğrenciler arasındaki en büyük sorun iletişim sorunudur. Bu sorun hem ülke içerisinde bulunan gençlerin kendi aralarında hem de ülkeler arasında yaşanmaktadır. İletişim araçlarının bu kadar yaygın olarak kullanıldığı günümüzde Ahıskalı gençler arasındaki bu kopukluğun biran önce düzeltilmesi gerekmektedir. İletişimin sağlamlığı, toplumun bölünmüşlüğünü tamir eder, sosyal ortamın durağan haline hareket kazandırır ki, bu da toplumun gelişiminin hızlanması ile sonuçlanır. İletişimin sağlanması öğrenciler arasında dayanışmayı, bu dayanışma ise karşılıklı yardımlaşmayı sağlayacaktır. Bir toplumun güçlenmesini engelleyen en önemli sorun örgütlenmeyi bilememesidir. Örgütlenme, teşkilatçılık, gelişmişliğin de bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Buysa dayanışma ile sağlanabilir. Organik dayanışma denilebilecek bu dayanışmaya geçiş,  insanların bir araya toplanması ve nihayetinde bu iki faktöre bağlı olarak iletişimin sağlanmasıdır. Öğrencilerin sürekli bir arada zaman geçirebilecekleri bir sosyal mekânın ve ya sanal ortamda sürekli haber, bilgi ve fikir alışverişinde bulunabilecek sanal ağın (genel kapsamlı) kurulması bu sorun için rasyonel çözüm olabilir. Örneğin Türkiye'de geleneksel hale getirilmiş, Ahıskalı Öğrenciler Dayanışma Günleri etkinliklerine Türkiye’deki öğrencilerin yanı sıra ABD, Rusya, Azerbaycan vb. bulunan öğrencilerin en azından bir kısmının davet edilerek Türkiye’de ağırlanması hem öğrenciler arasında hem de ülkeler arasında (Örneğin Türkiye’deki öğrenciler ile Kazakistan’daki öğrenciler arasında) samimi dayanışmayı sağlamaya yardımcı olabilir. Bu samimiyet mezun olduktan sonra da öğrenciler arasında işbirliğini artıracak, aynı zamanda öğrencilerin teşkilata bağlı kalmasını sağlayacaktır. Ekonomik olarak güçlenen mezunların desteğiyle yukarıda belirttiğimiz sosyo-ekonomik altyapının hazırlanmasına geçilecektir.
İletişimin sağlanmasıyla güçlenen dayanışma duygusu ve örgütlenme ile TANITIM aşamasına geçilebilir. Doğru hedef belirleyerek o hedefe meşru şekilde ulaşma çabaları toplumsal hareket olarak başlatıldığı takdirde hem örgütlenen öğrencilerin öz güvenini sağlar hem de toplumun Ahıskalılara yönelik bakış açılarına müspet yönde etki eder. Basit bir örnekle açıklamaya çalışırsak; Örneğin, 14 Kasım 1944 sürgününün anılması. Tarihimize kanlı harflerle yazılan bu kara günü Türkiye’de bile anmak için kamuoyu nezdinde elle tutulur bir çalışma yapılamıyor. Türkiye’de kalabalık sayabileceğimiz 9 şehirde Ahıskalı öğrenciler eğitim almaktadırlar. Sürgünle ilgili 9 şehirde de aynı günde program, yürüyüşlerin ve gösterilerin düzenlenmesi ve bununun doğru iletişim araçlarıyla kamuoyuna duyurulması durumunda çok kısa bir süre içerisinde Türkiye kamuoyu Ahıska Türkleri ile ilgili bir fikir sahibi olur. Gerek görsel gerekse yazılı basın bu konuda isteksiz davranacaklardır. Ama bizim burada yapacağımız basının ilgileneceği türde program veya gösteri düzenlemek olacaktır. Ülke kamuoyunun her bir ferdinin fikir ve bilgi sahibi olduğu bir hareketin hem maddi hem manevi destek bulması daha kolay olur. Toplum nezdinde kazanılan güven devlet nezdinde de ileriye dönük kullanılabilir.
Bu aşamaların ardından benimsediğimiz davamızın en önemli adımı gelmektedir. Bu süreç daha önceki süreçlerle aynı hareket eden ve sonsuza kadar devam edecek olan süreçtir. Öğrencilerin hem devlet sektöründe hem de özel sektörde hedeflenen noktalara gelmesi. Diasporanın veya bir ülkeye sonradan göç eden toplumun güçlenmesini engelleyen önemli sebeplerden biri de kendisini misafir olarak hissetmesidir. Kendisini misafir hisseden bir topluluğun, uzun dönemli politikalara ve yatırımlara sıcak yanaşmaması ve sürekli geri dönme düşüncesi taşıyarak ileriye dönük çalışmaması toplumu bir bütün olarak zayıf düşürmektedir. Ahıskalıların vatana dönüş fikri her zaman vardı ve var olmaya devam etmektedir. Türkiye’deki Ahıskalılar burada kendilerini misafir gibi hissetmiyorlar ama buna rağmen Ahıska’ya dönmek için başvuranların yaklaşık yüzde 10’u Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Türkiye dışında bulunan Ahıskalıların neredeyse hepsi kendilerini bulundukları ülkede misafir hissetmekteler ve bir gün vatana dönme ümidiyle yaşamaktadırlar. Böyle olduğu takdirdeyse yukarıda belirttiğimiz uzun dönemli plan ve yatırımlara alaka duymamaktadırlar. ABD’de bulunan gençler artık ABD'nin kendi ülkeleriymiş gibi, Kazakistan’da bulunanlar Kazakistan’a sahiplenerek tüm planlarını ona göre yapacaklardır. Dünyadaki tüm Ahıskalıların aynı anda Ahıska’ya yerleşmesi imkânsız bir şeydir. Geri dönüş süreci uzun vadede aşamalı şekilde gerçekleştirecek ve bunun için hem politik hem de ekonomik desteğe ihtiyaç duyulacaktır. Bu desteği ise artık örgütün sosyo-politik altyapısını oluşturan bugünün öğrencileri, yarının politikacıları, işadamları, akademisyenleri, bilim adamları mezunlar verebilir ancak.